Hakkımda

Fotoğrafım
Kendimi yıpratacak olan şeyler o kadar boştuki ölümlü dünyada değmez.Aç gözlü olmayan hepsi benim değil yeteri kadarı benim olsun diyen bir yapıdır bedenimin taşıdığı.

14 Ekim 2011 Cuma

14 EKİM

Nerden nereye, daha dün gibiydi en son yazdığım blogum.Temmuzdan beri yazmamışım.O zamandaki hayallerimin şimdi gerçek olması.Şu an da başka hayallere sahip olmam insan oğlunun hep daha fazlası benim olsun düşüncesinde olmasına öyle güzel bir örnek ki! Kendime haksızlık yapmak istemiyorum tabi.İstediğim şeyler olduktan sonra şükretmesini de biliyorum.Verdiği vermediği herşey için hemde!Geçenlerde çok nezih bir  mekanda iyi bir şirkette iş görüşmem vardı.Bir gün öncesinden çok dua etmiştim bu iş olsun diye beni zor durumda bırakmadan hayırlısı bu işte olsun diye.İlk görüşmem çok olumlu geçti. Mekanı gördükten sonra bende çok istedim burayı.Daha çok dua ettim.Burası benim için hayırlı olsun diye.İnsan kaynakları yöneticisi seni beğendik ikinci görüşmede genel müdürle tanıştıracağız dedi.İyice umutlandım.İyice dualara sarıldım. O gün geldi çattı en nihayetinde ama bende bir aksaklık vardı. Konuşmamla insanları etkileyen ben o gün çok tutuktum.Adeta kendimden geçmiş gibiydim.Genel müdürün mesleğimle ilgili sormuş olduğu basit sorulara bile cevap veremiyordum.Olan olmuştu ve bu işi kaptım derken kendi ellerimle geri vermiştim. Neler oluyordu hiç anlamamıştım.Bu gibi konularda profesyonel olan ben nasıl böyle toy hatalara düşmüştüm.İlginçti.Sonrasında yüksek lisans kayıtları başlamıştı birkaç zaman sonra. Hafta sonu gitmeye karar verdiğim master için hazırlık okulu muafiyet sınavına girdim ve A kuru yani advanced çıktı.Muaf olamadığım için prep school a gitmek zorunluydu.Bunun zamanı hafta içi 19:30 - 22:00 arasındaydı.Sonradan kafama dank etti.Eğer bu iş olsaydı avrupa yakasından yeditepe üniversitesine nasıl gelecektim?Nasıl yetişecektim? Sonrasında aklıma duam geldi.Beni zor durumda bırakmayan iş hayırlı olan iş bu olsun diye.Demek bu değilmiş.Bir kez daha şükrettim.Kendimi yazdığım kitabıma ve akademisyen olmaya adamış vaziyetteyim hala.Ve biliyorum ki olacak.Çünkü dua ediyorum, çünkü bunun için çalışıyorum.Kıssadan hisse demem o dur ki, çok istediğiniz şeyler olmayabilir.Ama sakın aklınızdan çıkarmayın herşeyde bir hayır vardır.Sırf verdikleri için değil vermedikleri için de Allah'a şükretmeliyiz...

24 Temmuz 2011 Pazar

AŞK

İnsanoğlu nankör! Elindekinin kıymetini bilmiyor. Gözü herzaman daha fazlasında. Anı yaşamaktan ziyade hep yarınlara umutlu bakıyorlar. Oysa anlayabilseler bugünde dünün yarınıydı. Ve yine bilseler aşk'ın bize sunulan bir hazine olduğunu. Ozaman ben aşk'a inanmıyorum demezlerdi. Sevdiğine ama gerçek anlamda sevdiğine körkütük aşık olanlar bilir. Ulaşamamak daha çekici, daha duru, daha güzel kılar sevdiğini. Çünkü yanında değil hayallerindedir. İnsan hiç düşlerinde kötüyü sever mi? Mesela çok aşık olduğun birisi var. Hayalinde onu hırsız, katil vb. kötü sıfatlarla tanımlayabilir misiniz? Cevabı , kesinlikle hayır! İşte aşk'ı cezbedici kılan bu. Gerçek üstü kılan bu. Hani derler ya aşk'ın da bir ömrü var diye. Ama hiç ulaşamazsan da bir ömür boyu sürer diye. Neden mi? Çünkü sabahları kalktığında çapaklı suratını görmeyeceksin. O hep senin için temiz ve bakımlı olacak. Çünkü televizyonda maç izlerken küfür ettiğini duymayacaksın. O hep senin için olgun ve kibar olacak. Bunları fiili anlamda görürsen o uğruna dağları deldiğin aşk hemen bitiverir. İnsanoğlu nankör! Öyle ki , aşkların en kutsalı, en güzeli olan Allah aşk'ını sorgulayanlar var. Biz inanmıyoruz, eğer Allah olsaydı onu görürdük, burada olurdu diyenler var. Ey nankör insanoğlu! Görüpte bu kutsal aşk'ın da mı değerini bilmeyip ziyan edeceksin!

11 Temmuz 2011 Pazartesi

11 Temmuz

Basit şeylerden mutlu olmasını bilmek, para için onurunu ve şerefini satmamak gerek.Geçenlerde bir dostum anlattı.Kendim yaşamış gibi üzüldüm.Başından geçen kısa bir iş deneyiminde tanıştığı bir kişi hiç aklından çıkmamış o zamandan beri.Ne yapıp, ne edip bulmuş internet adresini.Ve bilmişte bir cafeye davet etmesini.Kız bu buluşmanın bir arkadaşlık çerçevesinde geçeceğini düşünmüş. Fakat esas oğlan dayanamamış.SENDEN ÇOK ETKİLENDİM, TANIDIĞIMDAN BERİ AKLIMDAN ÇIKMIYORSUN.lÜTFEN BANA HAYIR DEME BİR BİRLİKTELİĞE BERABER YELKEN AÇALIM demiş. Bunu duyan kız çok şaşırmış haliyle.Evet demek istememiş ilk başta.Ama hayır deyip kaybetmek istememişte. Bana biraz süre ver demiş.Annemle konuşmam gerek. Geçen üç gün sonunda oğlan dayanamamış.Aramış kızı.Merhaba nasılsın demiş.Kız da istemez edalarında iyiyim demiş.Oğlan anlamış bir terslik var. Ne oldu? Annem onaylamıyor.Gururlu tavrıyla tamam o zaman saygı duymamız gerek demiş esas oğlan.Telefonun kapa tuşuna basmasından sonra gözyaşlarının açma tuşuna basmış sanki.Bir iki gün kendini avutmaya çalışmış. Biraz zaman sonra kız mesaj atmış oğlana.Bugün müsait misin? Oğlanda hemen hazır cevap tabi demiş. Ve buluşmuşlar.Kız arkadaşlarıyla gelmiş buluşmaya. Oğlan neden buluşmak istedin demiş madem annen onaylamıyorsa? Kız cevap vermeden arkadaşı biz konuştuk ailesiyle, ikna ettik.Sen annesini değil kızı ikna et demiş ve ipucunu vermiş tavrıyla istediği bol şekerli kahvesini yudumlamaya koyulmuş. Artık görüşmeler hızlanmış.Oğlan çok mutluymuş. Tam aradığı özelliklerde bulmuş birisini.Bir zaman sonra ilk görüştükleri kadıköyde tekrardan görüşmeye karar vermişler.Oğlan canım ben herşeyi ayarladım.Sen herşeyi bana bırak demiş.Fakat kız hiç memnun olmayan edasıyla yorum yapmamış.Bu durum,kızın mutlu olmaması,elini tutamaması ve dahası adının bile konmaması oğlanın canını fena halde sıkıyormuş.Oturdukları cafede birçok kez ayrılmayı kafasına koymuş.Bağırışarak tartışmışlar.Ama fazla zorlamak istememişte.Sonuçta ona ben sabredip beklerim demiş. Bir müddet sonra kız ben konuşmak istiyorum diye söze girmiş.Herşey iyi hoş ama,bu zamana kadar hep sen senin ayarladığın bir gelecek üzerine plan yaptın.Hiç düşünemedin bu kızında planları ve yaşantısı var.Benim yaşantım hakkında ne biliyorsun? Oğlan sıradan orta halli bir ailenin olduğunu düşünüyorum demiş. Kız işte burda yanılıyorsun küçük bey.Babamın müteahitlik şirketi var. Durumumuz çok ama çok iyi.Eğer senle birlikte olursak bana bu şartları sunabilecekmisin? Oğlan şaşırmış vaziyette ben senin bu kadar durumunun iyi olduğunu bilmiyordum.Kız da biliyorum, bu nedenle sana güveniyorum.Bana olan hislerin param için değil benim için.Ama soruma cevap ver, bana aynı şartları sunabilir misin? Ogün aklından gelip geçen ayrılık kararı şimdi daha kuvvetli bir şekilde etkisini gösterdi.Ölümlü dünya demekle yetindi. Kız oğlana, bak senden önce dört yıllık bir ilişkim oldu. Çok sevmişti. Ama ailem onun ekonomik durumunu öğrenince ayrılmamı istedi.Ben de karşı gelemedim ve ayrıldım.Bırak onu babam normal arkadaşlarımın ekonomik durumunu göz önünde bulundurmamı istiyor. Neye uğradığını şaşıran çocuk, peki sana ilerde ailemin parasını istemiyorum şeklinde noter onaylı bir  kağıt imzalamanı söylersem kabul edermisin? Hayır demiş kız.Benimde herşeyde hakkım var.Neden almayayım.Zaten bizim ciddiyetimiz beş yılı bulur.Sen ozamana kadar ekonomik olarak düzelirsin.Çocuk hiçbirşeyin garantisi yok demiş.Ozaman ailen benim için de bu çocuğun ekonomik durumu kötü, seni kullanıyor derse bana destek olurmusun yoksa ailenin tarafını mı tutarsun? Kız susmuş.Oğlan üsteleyerek defalarca sormuş.Kızda defalarca sessiz kalmış.Sayamayacak kadar çok olan ayrılma düşüncesini bu sefer sesli olarak kıza iletip masadan kalkmış ve hesabı ödeyerek gitmiş. Ogün kendisiyle gurur duymuş.Her ne kadar içi içini yese de.Para herşey olmamalı.Herkes bilmeli.Önemli olan çok paralı olmak değil.Önemli olan mutlu bir şekilde keşkelerin çok az olduğu, iyiki yapmışımların çok fazla olduğu bir yaşamda doya doya yaşamak. Allah herkesi ıslah eylesin.Ne diyeyim ki? Ölürmüydün sanki tamam desen.

9 Haziran 2011 Perşembe

10 Haziran

Yeniden bir kıpırtı oluşturdun galiba, böyle demekte hislerim,
Ama emin miyim bilemiyorum,
Güzel duygular olmalı beslediğim,besleyeceğim,
Merhametli olmanı Allah'tan diliyorum,
Ugur getirmeli,korumalı temizliği ve saflığı, mavisi o deniz gözlerinin,
Rüyalarımda bile onları düşünüp orada boğulmak istiyorum.

26 Nisan 2011 Salı

27 Nisan

Geçenlerde sevdiğim bir dostumla içmekten büyük keyif aldığım latte ile birlikte bir cafede oturuyorduk. Konu döndü dolaştı ve karşı cinslere geldi.Yaklaşık dört aydan beri hayatımda kimsenin olmadığını bilen arkadaşımın dikkatini çekmiş.Can neden bir birliktelik yaşamıyorsun? diye sorusunu sormaktan da esirgemedi kendini.Üstelik elimdeki fırsatları biliyordu da. Bu soru uzun zamandan beri tarafıma sorulmasından korktuğum ve er geç karşıma çıkacağını bildiğim bir soruydu.Belki de konuşmak iyi gelecekti.Bende tek bir kelimeyle ifade ettim.Tiksiniyorum...Ne zaman el ele-kol kola bir çift görsem midem bulanıyor.Birbirlerine olan diyalogları çok salakça çok çocukça geliyor.Midem bulanıyor.İstemiyorum dostum.Kafam rahat bu şekilde. Arkadaşım da olmaz bu şekilde ömrünün en güzel çağındasın.Sana birini bulmamız gerek dedi.Yazın bizimkilerde yok.Ev bize kalır.Sen senin kız arkadaşınla ben de benimkisiyle takılırım dedi.Ama diyeceğine de çok fazla pişman oldu.Kim bilir belki de benden böyle bir tepki beklemiyordu. (Zaten şöyle bir durum var.Dış görünüşüme bakanlar, benim burnumun havada dünya umrunda olmayan,kokoşlardan hoşlanan bir tip olduğumu zannederler.Ta ki üniversiteden beri.Ama işin aslı öyle değil.Bu zamana kadar bırak çıktığım kızları,hoşlandığım kızlar bile çok sıradan ve sadelerdi.Böylede devam edecek.)
--Çok yanlış düşünüyorsun arkadaşım.Bu kadar basit mi herşey!Ben bir kızı ayarlayacağım ve eve mi atacağım?Bunu nasıl yaparım?Yapsam vicdan azabı çekmez miyim? Benim bir kız kardeşim yok.Peki ya olsaydı.Bunlar benim başıma gelseydi.Ne yapardım? Kimsede kusuruma bakmasın ama burdan çok ciddi söylüyorum.Ben namus için adam öldürürüm.Hemde gözümü bile kırpmadan.Değerler bu kadar basit olmamalı.Onlar kutsal.Herşeyin bir zamanı var.Bir vakti var.Ayrıca ben ilahi adalate inanırım arkadaş.Bugün ben yaparım.Yarın da el gelir benim kızıma yapar.Öyle şey olmaz.Olmamalı!Anlamış değilim zaten bazı geri zekalıları.Safları buluyorlar ve yatağa atıyorlar. Sonra da arkadaş sohbetlerinde bak ben bunu yatağa attım.Şimdiki hedefim de bu.Gel hadi iddiaya girelim.Yapamazsam bana da X demesinler.Aklımız gerçekten sadece bacak arasına çalışıyor.Bu oturaklı cevabımdan sonra sustu ve gözümde zavallı katagorisinde yer alan arkadaş listeme eklendi
     Bugün beşçeşmelerde her zaman çay içip sokak simidi yediğim bir cafeye gittim.Bir müddet sonrada liseli bir grup geldi.Beş kız,iki erkek.Yalnız bir sorun vardı.Kızlar içmişler ve sarhoşlardı.Şansıma da gelip arkamdaki masaya oturdular.Kızlar bağırıyorlar utanmadan ahlaksız kelimeler ediyorlardı. Benim gözümde geleceğin eskortları olma yolundaki zavallılardı bunlar.Bir müddet sonra cafenin sahibi de geldi uyardı.Arkadaşlar sessiz olun! Gürültü yapmaya devam ederseniz kovarım sizi!Birkaç dakika susan ergenler tekrardan bağırarak konuşmaya devam ettiler. Sonra sırtımda birşeyin temasını hissettim.Arkamda oturan sarhoş kızlardan biri bir bardak suyu sırtıma dökmüştü.Hemen arkama dönüp neler olduğunu anlamaya çalıştım.Masada oturan erkekler özür üstüne özür diliyorlardı.Tam kalkıp bir tokat atacaktım ki.Kızın yüzüne baktım.Gözlerime içine bakıyordu.Ama böyle bir bakma olamaz.Sanki suç benim değil.Ailem benimle ilgilenmiyor.Sadece okula yollamakla iyi anne ya da baba olduğunu zannediyorlar.Eğer öyle olsalardı,ben şimdi bu hale düşmezdim der gibiydi.O kadar tuhaf oldum ki,midem bulandı.Suçlu kız değildi ki.Suçlu annesiydi,suçlu babasıydı.Ne diyebilirdim ki onbeş,onaltı yaşlarındaki ergenlere.Zaten cafenin sahibi olanları gördü ve çocukları kovdu.Üzüldüm ama.O kız için üzüldüm.Yanındaki erkeklerin niyetini anlamadıkları için üzüldüm.Sarhoş olup bu küçük yaşta kadın olacağı için üzüldüm.Bu olayları görüp nasıl bir düzen kurabilirsin ki?
   Geri kafalıyım ben arkadaşım.Babanem gibi,babam gibi, amcam,halam,bakkal Adem abi,fırıncı Ziya abi gibi geri kafalıyım.Zamanın kokoşları,eskortları,fahişeleri,of ne kadar salaksın! biraz modern ol diyen ama asıl salakların kendileri olduğunu bilmeyen geri zekalıları varsınlar bana geri kafalı desinler.Ben bu halimden çok mutluyum.Umarım da hep bu şekilde devam eder.İlahi adalete inanıyorum.İnanıyorum ki benim için de doğru kişi var.Benim fikirlerimle örtüşen düşüncelere sahip birisi çıkacak bir gün. Bu tarz işler kadere bırakılmalı.Nasıl olsa hayat hızlı bir şekilde akıp gitmekte.

6 Nisan 2011 Çarşamba

6 Nisan

Öyle bir hayatta yaşıyoruz ki herşey sınavla bütünleştirilmiş durumda. Bu hafta tam sekiz sınava girdim.Mayısın sonuna kadar da dokuz sınavım daha var. Stres üst seviyede.Normalde böyle şeyleri takmayan ben bu yıl belkide son senem diyem çıldırmak üzereyim.Yüzüm hep sivilce oldu. Ama bu cefa çekilmezse ileride güzel günler nasıl yaşansınki. Özellikle 2011 yılı hayatımın dönüm noktası. Gerek sınavlar bakımından, gerekse askerlik bakımından bu yıl halledeceğim bir yıl. Bunlarda biterse zaten birşey kalmayacak. Ya da bana öyle geliyor.Belki de hayat o zaman başlayacak. Gelecek nisan gibi askerden geldiğim zaman Yeditepe Üniversitesinde MBA programım başlayacak. Sonrasında bir iş macerasına tekrar gireceğim.Yazında arabamın borcu bitiyor ve hemen bir ev için krediye başvuracağım.Düşününce hayat biter dert-stres bitmez.Üç yıl içerisinde Bournemouth Üniversitesinde doktora eğitimi.Belki hayatımın geri kalanını orada ikame ederim. Ya da dönerim.O kadar uzun süreli plan yapıp bağlı kalmak istemiyorum.Şimdi tek düşüncem 24 Nisan daki ALES sınavım.Bundan da alnımın akıyla başarılı çıkmak istiyorum.Çıkacağımda...

4 Mart 2011 Cuma

4 Mart

 Son günlerde kendim için yeni bir tabir kullanıyorum.Mayıs sonu herşeyin başı. Sadece kitabıma endeksliyeceğim kendimi.Üstelik bu kitap şuandaki yazdığım kitap değil.Yeni yazacağım bir kitap. Türkiyede bastıracağım bir kitap.Köşeyi dönünce hırs ve entrikalarınızın neler yapabileceğini gösteren bir kitap ayrıca.Kimbilir belki yol gösteren bir kitap olur zenginler için. Şuan yazmış olduğum kitabımı Bournemouth üniversitesinde doktora yaparken İngilterede yayınlayacağım.Konunun % 80 i orada geçmekte. Bir öğrencinin başına gelen çağımız problemlerini öyle güzel ifade etmekteki. Ama çok fazla yer ve mekan ismi geçtiğinden dolayı da burada yayınlayamacağım bir kitap durumunda.Son iki gündür akademik kariyer üzerinde eskisinden daha fazla kafa yormaktayım. Şunu anladım ki MBA sonrası yine Para piyasaları hakkında tezler olacak.Ama bununla yetinmeyeceğimi çok iyi biliyorum.Tarihe olan ilgim nedeniyle kendi tarihim hakkında çok ciddi araştırmalarım olacak.Tabiki işin uzmanlarının desteğiyle.2009 Haziranında Londrada Trafalgar caddesinde bulunan National Galery adlı müzede her bir resim beni çağımız velinimetlerinden, o zamanların ve hep yaşamak istediğim, hep tarih kokan duvarların içinde, mum ışığında bulunan çalışma masasında makaleler yazarken bulunduğum geçmiş yüzyıllara götürmekte. Böyle bir ofis dizayn etmekte gelecekte en büyük hayalim.Hep loş ışıkların insanlara çok fazla ilham verdiklerini düşünürüm.Kendim için bu bir gerçek. Neyse bu müzede Bellini'nin çizdiği Fatih Sultan Mehmet portresi çok güzeldi.Ben ülkemiz bilim adamlarının gerek tarihimize gerekse eğitime çok fazla değeri verdiğini düşünmüyorum.Bu tezi ne zaman ortaya atsam gerekli fon,sponsor,gelir kaynağı ya da her ne derseniz deyin alamadığımızdan dolayı yapamıyoruz diyorlar.Hadisene canım bir git işine ya.Sabit ödenen maaşın var.Neyapıyosun sen? Çok yakın arkadaşlarının yazmış olduğu kitapları öğrencilerine aldırıp oraya hepsini hapsetmekten başka. Sınav sorularını ordan sormaktan başka ne yapıyorsun? Neden öğrencilerinin teori ile birlikte pratiğininde gelişmesine yardım etmiyorsun.Kapitalist düşüncelerinden vazgeçte biraz faydalı olmaya çalış.Ben bu konuda Amerika'ya gıpta ile bakmaktayım.Aklı başında olan herkes orada okumak istemekte.Tabi yeterli parası varsa. Orası da ayrı mevzu tabi ama oradaki öğretim şekli ve öğrenci profili çok aklı başında temellerden oluşmakta.Keşke bizim hocalarımızda öğrencilerine kendine güvenmeyi öğretmek için , öğrencilerine güvenseler.Mesela ben üniversitedeyken bununla ilgili bir örnek başımdan geçti. CRM dersiydi sanırım.Hani müşteri ilişkileri dersi denen zımbırtı.Benim için gerçekten öyleydi.Konu şirketin iç müşterileriydi.Yani çalışanları.Bu iç müşterilerin mutlu olmasıda eğer şirket aile kültürü modeliyle yürütülüyorsa liderlerin davranışlarından geçmekteydi. Ben de o zamanlar fikrimi heyecanla paylaşmak için söz istemiştim.Hocam bence bunu ülkelere de çekebiliriz dedim.Yani eğer lideriniz size güven veriyorsa mutlusunuz kendinizi rahat hissediyorsunuz demek anlamına gelmekte.Bunda da liderlerde bulunan karizmaların etkisi var.Mesela Atatürk.Yapmış olduğu çabalar ile birlikte dışardan bakıldığında güven veren bir görüntüsünün olması da başarısında büyük pay sahibi dedim.Anfide bulunan bazı arkadaşlarımda bana katıldılar.Ama işgüzar hocam bu tezini hemen çürüteyim deyip Hitler örneğini verdi. Karizması olmayan fakat lider olan bir kişi olarak bahsetti.Aslında cevabını verecektim.Ne demek Hitler zaten zulümlerle diktatörlükle o konuma gelmiş.Halkına yalan söylemiş inanmayanları kurşuna düzmiş.Bu mu liderlik.Hocam yanlışsın diyecektim.Ama diyemedim.Neden? Çünkü dersi 4 krediydi.Çünkü bu dersi vermezsem not ortalamam çok düşecekti.O an kızdım.Bu olayda payı olan herkese.Hocanın yaptığı sabit maaş güvencesiyle öğrencileri kitaba bağımlı yapmasına fikirlerini paylaşanları hemen karalamasına kızdım.Eğer ben akademik görevli olursam teoriden ziyade pratiklere , öğrencilerimin fikirlerine çok ama gerçekten çok önem vereceğim...

3 Mart 2011 Perşembe

3 Mart

Belirsizlik ne kadar beter şeydir insan hayatında.Nereye gideceğini bilmeden rüzgarın seni canı nereye isterse oraya yönlendirmesi gibi. Birkaç aydır kariyerim üzerinde belirsizlik yaşamaktaydım.Askerlik sonrası özel sektördemi çalışsam yoksa akademik kariyer mi yapsam? Kendimle çok iç hesaplaşma yaptım.Sonunda kararımı verdim.Akademik kariyer yapacağım.Şu an tez konularım üzerinde bile düşünmekteyim.Gerçi para piyasaları o kadar kalabalık ki, çok fazla araştırılacak konu var. Geçenlerde bir arkadaşımla ALES üzerine bir tartışma yaptık.Benim ALES sınavına ne kadar titizlikle yaklaştığımı bildiğinden, ALES herşey değil dedi.Sorun ondan sonra başlıyor dedi.Torpil olmazsa hiçbir işe yaramaz dedi. Ankarada adını vermeyeceğim bir üniversitede master yapıldıktan sonra doktora yapmayanlar prof.luğa yükseliyorlarmış.Şaşırdım kaldım doğrusu.Bana burayı teklif etti.Ama bu işler bana gelmez.Ben planımı yaptım.Yeditepede MBA sonrasında da Bournemouth Üniversitesinde doktora.Şu an herşey yolunda gitmekte.Mayıs sonuna kadar gireceğim 17 sınavın 17 sinden de başarılı olacağıma inanıyorum.Kendime güvenim var. O kadar çok araştırma yapacağım konular var ki. Olacak. Hiç bu kadar kendime güvenmemiştim.Bugün çok değer verdiğim ve bunun paralelinde hiç görmediğim bir arkadaşım bana mezun olduğunu söyledi.O kadar çok memnun oldum ki sanki kendim geçmişim gibi geldi. Hiç tanımamama rağmen dürüst ve iyi niyetli olduğundan emin olduğum arkadaşım bana mesaj attı.Dudeee ben geçtim darısı senin başına dedi.Bu bile o kadar çok motivasyon kaynağı ki sınavlarım için bana adeta güç verdi.Çünkü bu değer verdiğim arkadaş bundan birkaç ay önce tanıştığımda çok karamsardı. Biraz muhabbet ettikten sonra iyi düşün iyi olsun felsefesi konusundda hem fikir olduk. Tabiki onun için dua ettim. Bildiğim kadarıyla dualarında önceliği arkadaşlarına ve ailene verdikten sonra kendin için edilen dualar makbulmüş.Dualarım kabul oldu.Şimdi sıra bende.Ve BAŞARACAĞIM...

18 Şubat 2011 Cuma

18 Şubat

Blok oluşturmak ülkemizde çok sık görünen bir durum değil.Tüm dünya ülkelerinde çok popüler durumda.Şu an How I Meet Your Mother dizisinin 4. sezonunu izliyorumda oradaki Barney Stinson karakteri bile 2007 yılında hergün blok oluşturduğunu gösteriyor.Üstelik bunu daha önceden yaptığını her fırsatta söyleyerek.Üstelik bir karı olmadan ve zevk alarak yaparak.Gezilip görülmesi gereken o kadar çok yer varki...Gerçek aşkı bulmak isteyen sufiler de bu yola başvurmamışlar mı?En bilinen örneği Şems Tebrizi. Mevlanın can yoldaşı...Güzel şey olsa gerek kendini yollara vurmak.Ne dert ne tasa.Hiçbirşey umurlarında değil.Sadece yüce yaratıcımızın bizlere sunmuş olduğu mücizevi güzelliklerden zevk alarak.Zorunda olmayıp isteyerek yaparak.Şu yazdığım cümleler beni o kadar güzel tarif ediyorki.Daha ötesi olamaz.Hayattan zevk almak sadece zenginlerin yapacağı bir uğraş değil.Benim için hayattan zevk almak ya da mutlu olmak bir yere gittiğim zaman arabamın çekileceği korkusu yaşamadan park yeri bulmak,karamelli latte içmek,Beşçeşmelerde bulunan Çağla cafede adeta kendime loca edindiğim masamda oturarak trenden inen insanları önümden geçerken yaptıkları konuşmaları dinleyerek dertlerini anlamaya çalışmak ve Kozyatağında çok sevdiğim bir abimin cafesinde yalnız başıma oturup sıcacık çayımı içip dalmak, cafenin sahibi İbrahim abiminde her seferinde kardeşim bir problem varmı diyerek beni daldığım düşlerden çekip alması.Bunlar benim mutluluk kaynağım.Zengin değilim ama mutluyum.Çünkü bunları yaşayınca mutlu oluyorum.Çünkü gerçekleştirebileceğim hayaller kuruyorum.Ve yine çünkü hayallerimin peşinden koşuyorum.Her seferinde olduğu gibi hayatımda ilkleri ben yaşıyorum.Benim hayatımın benim tecrübelerimle temelinin atılması gerektiğini biliyorum.Elbette şanslıyım.Bana her konuda destek veren bir ailem var.Hiçbir zaman verdiğim kararları bırakın reddetmeyi sorgulamadılar bile.Bu nedenle evcilim.Bu nedenle çıktığım kızları hep annem gibi görmek istiyorum.Annem gibi temiz,doğal ve kendini bilen.Bunları kız arkadaşlarıma söylediğim zamanda ya geri kafalısın diyorlar ya da kıskanç.Keşke görselerdi onlara neden saçının rengini doğal rengine döndür,çok fazla makyaj yapma ya da elbiselerine dikkat et dediklerimi.Görselerdi onları ciddiye aldığımı düşüncelerimin saygınlığını, onları skor yapmak için değilde tanıyıp gelecekleri olmak istediğim düşüncesinde olduğumu.Gerekirse hiç olmaz ama bu saatten sonra ailemden hayatta ayrılmam.İsteyen gelir istemeyene saygı duyarım.Aşığım ben hem de çok.Başta hayatta en çok değer verdiğim, erken yaşta eşini kaybettikten sonra kendisini çocuklarına adayan Babaneme.Aşığım ben anneme,babama,halama ve amcama.Kimseler olmasın benim için sadece siz olun.Siz nasıl gençliğinizi benim eğitimime adadıysanız bende kendi hayatımın geri kalanını sizlere adayacağım.Ben sizlerle mutluyum.Ben küçük uğraşlarla küçük durumlarla mutluyum.Ben aslında zenginim.Yüreğimde birden fazla insanı canımdan çok sevdiğim insanları barındırıyorum.Fiilen zengin değilim.Belki kendimi kaybedip cep telefonumu altından kaplama bir kılıfla muhafaza etmiyorum,belki bentleylere binemiyorum.Ama ne farkeder ki...Sonunda her canlının bir tadacağı gibi musalla taşına yatmayacakmıyız.Onlar gibi ölümden korkmak gibi bir derdimde yok.Çünkü ben biliyorum ki dünya bir son değil bir başlangıç.Burada sınanıyoruz.Ya sonrası.İşte önemli olan sonrası değil mi? Bu da dünyada kendini huzurlu yapacağın işlerle uğraşmaktan geçiyor.Gerisi hikaye.İçtiğin kahveden tat almasını bilin.Nefes almanıza bile şükredin...

12 Şubat 2011 Cumartesi

13 Şubat

Herkes kitabım hakkında ne kadar da merak sahibi ve ilk alanlardan olacaklarını söylüyor.Ne mutlu bana ki böyle dostluklar kazanmışım.Bana değer veren ve yaptığım işlere güvenen.Bu konuda çok mutluyum.Ama bu işler öyle aceleye gelmez.Herşeyin yeri ve zamanı var.Bu konuda mükemmele yakın olmak gerek.En mükemmelliyetçi insanlar da hiçbirşeyin mükemmel olmadığını bilen insanlardır.Benim hesabım da bu. Ama iş sadece yazmakla bitmiyor.Bunun pazarı çok önemli.Şanslıyım ki çağımız bilgisayar çağı ve reklamın ucuza kapatılacağı internet var.İlk etapta bir internet adresi alınması gerek.Sonra el ilanlarının yaşam kalitesi yüksek olan okuma seviyesi gelişmiş yerleşkelerdeki posta kutularına konulması var.Benim için şans olan Ayşe Aral ve Başak Sayan var. Ayrıca en önemlisi de okullar var. Lise ve üzeri olan okullar. Yapılacak kampanyalar ile birçok öğrenciye piyasa değerinden çok çok altında fiyatlarla ulaştırılması var.Var oğlu var.Ama en öncesinde herşeyin bir sırası var.Sadece birşey yok.EVLİLİK.Uzunca bir sürede olmayacak.Belki master sonrası düşündüğüm doktora tezimi yaptıktan sonra olabilir.O da bir ihtimal.Düşününce bile çok uzak olduğu anlaşılıyor.Geçenlerde bir arkadaşımın içini karartmıştım.Ama ikna yeteneğimin güçlü olmasa tabi ki bu durum söz konusu olmazdı.Bahsi geçen arkadaşım 28 yaşında.Birine de deliler gibi aşık.İlk fırsatta evleneceğini söylüyor.Ama önünde birkaç engel var.Mesela bu arkadaş daha öğrenci ve mesela bu arkadaş daha askere gitmemiş ve yine mesela bu arkadaş işsiz olduğundan ekonomik olarak çok iyi durumda değil. Okulunda 3. sınıfta derslerden de bıkkın vaziyette. Eğer bu yıl geçemezse okulunu bırakıp askere gidip gelecek ve evlenecek hesabınca.Ta ki benle konuşuncaya kadar. Bana bu düşüncesini açtıktan sonra biraz sustum ,bu bir stratejiydi.Onun dediklerini haklı bulmuş gibi gösterdim kendimi.O da oltaya geldi.Tamam dedim haklısın.Sevmek sevilmek güzel şey olsa gerek.Peki şöyle düşün, ilk olarak en basitinden bir örnek vereyim, Kartal sahile gittin.Telefonla sevgilini aradın ve onu da davet ettin bir çay bahçesine.Hani çayların 1 TL olarak satıldığı çay bahçesine. Sevgilinin bir şeyden haberi yok ama sen çok heyecanlısın.Çünkü evlenme teklifi edeceksin.800 TL ücret aldığın bir iş var.650 TL'na gidip en ucuzlarından üstünde taşı bile gözükmeyen bir tek taş aldın.Ona vermek için sabırsızlanıyorsun. Kız geldi.Biraz soluklandı. Çayından bir yudum aldı. Ve sen kırmızı çok şekil bir kutuyu önüne koyup kapağını açtın.Ve benimle evlenir misin? Kız duygulandı. Gözyaşlarına engel olamadı.Kabul etti.Çok mutluydu ve hayatının geri kalanını senle geçireceği için bahtiyar hissediyordu kendini.Aradan 10-5-4 yılı bırak 2 yıl sonra bir arkadaşın nasıl evlenme teklifi ettin diye sorsa bile sen bir çay bahçesinde oturuyorduk ve öylesine ettim.Peki bir de şöyle olduğunu düşün ,ekonomik olarak fena bir konumda değilsin.İyi de kazanıyorsun.Öyle bir teklif etmek istiyorsun ki bundan 50 yıl sonra bile hatırlayıp göğsünü gere gere söyleyebilesin.Mesela Piet Lotti de oturdun.Ama bu sefer çaylar 10 TL.Aşkım hadi gel bulutlara bakalım.Kaç kuş var.Aynı sayıyı tutturabilecek miyiz? O sırada bir uçak geçer BENİMLE EVLENİR MİSİN? pankartı taşır arkasında.Sonuç değişmez kız yine kabul eder ama bu sefer çok daha mutlu olarak.Hadi bunu geç.Başka bir örnek daha vereyim.Günümüzde ülkemizde erkekler bazı şeylere doymadan evleniyorlar.Evlendikten sonra da gözleri yine dışarıda oluyor.Aldatma olayları yaşanıyor. Kadın eninde sonunda yakalıyor.Sonuç ya ayrılık ya da kısasa kısas.Yani ihanete ihanet.Ve yine sonuç şiddetli güven eksikliği.Hadi bunu da geç.En önemli sorun, ÇOCUK.Bu en fenası , çocuk varsa sen yoksun.O var.Bakamamazlık edemezsin.Aman işim var aman çişim var olamaz.Kendi isteklerin geride kalacak.Onu bırak isteklerin bile olmayacak.Bu çocuk olacak mı? Olmazsa tedaviye ne kadar para vereceksin.Bunu bırak oldu diyelim.Çocuk doğdu.İlk zamanlar uyku haram.Sonra bez parası,oyuncak parası,doktor-hastane parası,az daha büyüdü kreş parası,anaokulu parası.İlköğretimde devlet okulunda okusa bile aidatı,önlük parası,kalem defter parası.Kitap demiyorum onu devlet veriyor.Sonra paragöz öğretmenlere verilen çocuğunun Fen bilgisi gibi derslerde geçmesi için özel ders parası,sonra anadolu lisesi sınavları gibi sınavlar için dersane parası,süreç tekrar ediyor,aidat,özel ders vb.Ama bu sefer daha farklı bir durum ortaya çıkıyor.ÖSS.İşte servetinden büyük lokmayı alan kısım.Öss'ye hazırlık için dersane parası.Sonra kazanamaması.Ama bir vakıf üniversitesine kayıt olması.Yıllığı en ucuzundan 10.000 TL olan. *4'ten 40.000 TL yapar.Sonra buradaki kitap parası.Sonra oğlansa baba dışarı çıkıcam arabayı versene,baba Aslıyla buluşacağım 150 TL versene. Ve can alıcı nokta; Baba ben araba istiyorum.Buyur cenaze namazına.Sen bu en son aşamada emeklilik günlerine yaklaşmışsın.Pardon ne demiştin? Cilt bakımına mı gideceksin.Gidersin arkadaşım gidersin tabi yersen :)) Bu konuşmadan sonra surat ifadesini görmeniz gerekti.Oturduğumuz masadan kafasındaki kızgınlık bildiren ünlem işaretleriyle birlikte soru işaretlerini de alarak ayrıldı.Çok güzel bir duyguydu benimkisi:)Evililik mi o da neymiş.Belki sonra.Ama ailemle birlikte yaşamayı kabul ederse...

9 Şubat 2011 Çarşamba

9 Şubat

Kararsız olmak...Başına gelebilecek en kötü durum olsa gerek.Bugün öyle çok git gel yaşadım ki.Benim iyi olmamı istemeyen,sürekli rakip olarak görüp geçmek isteyen bir kişiye yardım etsem mi yoksa etmesem mi? Etmezsem layığını buldu deyip sevinmeye çalışacağım.Eğer edersem vicdanım rahatlayacak.Yeni bulduğum kendimi yaşayacağım.Doya doya hemde.Bugün bir hikaye okudum.Hintli bir adam bir gölün kenarında akrepin tekinin suya bata çıka kurtulmaya çalışmasını seyrediyormuş.Sonra yardım etmeye karar vermiş.Adam ne kadar eliyle kurtaymaya çalışsa akrepte her seferinde sokuyormuş.Etrafındakiler adama bırak artık ellerin kötü duruma geldi demişler.Ama adam sokmak akrepin doğasında var.Gayet normal bir durum.İnsan doğasında da sevmek var.Şimdi akrep doğallağını yaşıyorsa,insan olarak bende yaşamalıyım.Sevmekten asla vazgeçmemeliyim demiş.Sonuçlarına katlanarak akrebi kurtarmış.Ama aslında vicdanını karanlıkta çekip kurtarmış.Eğer bir kişi size geçmişinde ne kadar kötü davrandıysa davransın, siz hep ona kucak açın.Sevgi çiçeklerinizi ondan esirgemeyin.O görmezse bile elbet başka bir yerden açıklanamayan bir şekilde karşılığını alırsınız.Hem de bunun bilincinde olarak.

5 Şubat 2011 Cumartesi

5 Şubat

İnsanları umutları hayata bağlar.Umutların besin kaynakları da hayalleridir. Yaşadağımız coğrafyada hayal kurmak biraz lüks gibi algılanmakta. Kimileri de nasıl olsa gerçekleşmiyor neden hayal kurayımki sonunda hüsrana uğrayıp mutsuz olmak var diyor. İşte ben bu kişilere gerçekten ateş püskürüyorum. Bilmiyorum belki metafiziğe inanmamdandır.Ya da SECRET adlı kitaba bağlı kalmamdan.Hayat felsefem hep iyi düşün iyi olsun.Ama gerçekten oluyor.Bu tezimi her kesim kabul edebilir.Felsefe 1: Sürekli olmasını düşün(Dua et) Felsefe 2: Olması için elinden geleni yap (Tevekkül et) Felsefe 3:Teşekkür et (Şükür et). Anlaşılacağı üzere müslümanlıkla da aynı paralellikte gitmekte. Çevremdeki bütün insanlara bu düşünceleri aşılamaktayım ve sonucunda başarılı oluyorum.Birçok tanıdığım beni bir motivasyon kaynağı olarak görmekte.Life coach denilen mesleği bana yakıştırmaktalar. :)) Ama en başından da belirtriğim gibi bende hayallare sahibim.Ve bu hayaller zamanla gerçeğe dönüşebilme aşamasına geldiği için ideallerim olmuş durumda.Şu an sadece kitabım benim için söz konusu.Yazın sonları gibi gitmiş olduğum bir kitap fuarında birçok yazarla sohbet edebildim.Bazılarının da eserlerini imzalattım. Anladım.Anladım ki onlarda benim gibi etten kemikten yapılmış insanlar.Hayalgüçleri çok yüksek.En önemlisi de yazmayı çok seviyorlar.Gittiğim günde yurt dışından Portekizden konuk yazarlar da vardı. Hepsinde kendimi buldum. Hepsi durağan çok statiklerdi. İçtikleri kahvenin tadından bile mutlu olan insanlardı.Evet bende böyleyim.Eskiden üniversitede okuyan herşey benim olsun diyen gözü dışardaki Can değilim.Kim bilir belki o günleri yaşamasam bugünkü gibi kaderimi yaşamaya razı olan ben olmazdım. Benimde durağanlığım İngiltere de bir okula eğitim almak için gittiğim günlerde başladı. Kendimi buraya o kadar ait görüyordum ki.Sadece evlere ayakkabı ile girmekten başka hepsini bende Türkiyede yapıyordum.Sex,alkol,gece klubü...Sonra birgün, ama o gün beni benden etti. Bir kız çocuğu.(Yaşı daha on bile olmamıştır) gördüm.Yalnızdım.Güneş batmaya çok yakındı.Arkadaşlarla vedalaşmış bir pubtan çıkmış sahilde yürümeye karar vermiştim. Kız yanında bir erkekle kumsalda oturuyordu.Elinde bira şişesi vardı. Erkek sevgilisi olması yüksekle ihtimaldi. Sevişiyorlardı. Ne oluyor dedim kendi kendime.Kız sarhoştu.Hoş, erkeğinde pek bir farkı yoktu.Ama ulu orta sevişiyorlardı. Midem bulandı.Dayanamadım.Gidip polise anlattım. Poliste ikisini aldı.Büyük bir ihtimalle ailelerine vereceklerdi.Ama o kadar.Onlar için onlar özgürdü.İstediklerini yapabilirlerdi.Sonra durdum.İyi ki Türküm.İyi ki benim örf ve adetlerim var dedim. Ülkemi bir kez daha sevdim. Elimdekilerin AİLEMİN bile kıymetini bu olaydan sonra çok iyi anladım.Sonra duruldum.Duruldum işte. Huzuru buldum.Sufizmi sevdim.Birisine kızdığım zaman eski Can gider kavga ederdi.Şimdi sadece yazıyorum.İçimdeki kızgınlığı yazmakla atıyorum.Ama kitabımda kötü karakterlere isim oluyorlar ama iyi.Ben mutluyum.Çok zengin değilim.Ama hayallerim zengin.Bu da bana yetiyor.Her şeye iyi tarafından bakıyorum.Eee iyi düşün iyi olsun :))

4 Şubat 2011 Cuma

4 Şubat

Uzun bir düşünme sürecinden sonra bir blog oluşturmaya karar verdim.Şu an daha planlarımı uygulamaya başlamadığım için böyle sessiz ve sedasız bir başlangıç oldu.Normalde mayıs ayında üzerinde titizlikle çalıştığım kitabımı bastırmayı düşünüyordum ama bazı özel durumlardan dolayı bir süre ertelemek zorunda kaldım.Önümde bir takım engeller bulunmakta.Öncelikle yazın askerlik işlemini halletmem gerek.Daha sonra dönünce de kitaptaki kahramanımdan birisi olan Petr için Çek Cumhuriyetine gideceğim.Zaman ve mekan kitabın hafızalarda kalınabilmesi için ön planda yer almakta.Demiş olduğum gibi çok büyük bir titizlikle çalışmalar devam edecek.